Çoğu zaman genetik faktörlere, kimi zaman da yaşa bağlı göz tansiyonunun artması nedeniyle ortaya çıkan glokom, erken teşhis edilirse uzun soluklu medikal ya da cerrahi tedaviler giderilebiliyor. Ancak tedavinin ihmal edilmesi halinde görme kayıplarına hatta körlüğe varan tablolar ortaya çıkabiliyor.
Bazı hastalıklar vardır, herhangi bir belirti vermeden kişinin rutin kontrol listesinde yer almaz. Göz hastalıkları da bunlardan biri... Oysa çocukluktan itibaren belirli periyotlarda göz sağlığımızı kontrol ettirmemiz önem taşıyor. Bazen ailevi geçiş, bazen de yükselen göz tansiyonuyla ortaya çıkan glokom gibi birçok önemli hastalık bu rutin kontrollerde saptanabiliyor. İlerlemesi ve tedavi edilmemesi halinde kişide körlüğe varan sonuçlara yol açabilen glokom hastalığı ve bunun en önemli tetikleyicilerinden biri olan göz tansiyonu hakkında merak edilenleri Memorial Şişli Hastanesi Göz Hastalıkları Bölüm Başkanı Doç. Dr. Barış Sönmez’den öğrendik.
Göz tansiyonu nedir?
Gözün içerisinde, renkli tabaka irisin arkasından salınan ve aköz hümör olarak adlandırılan bir sıvı bulunuyor. Bu sıvı 24 saat düzenli olarak salınıyor. Gözün lensini, irisini ve korneasını yıkayıp, oraya besin getirerek, metabolik artıkları toplayan bu sıvı, kornea ile iris arasındaki açı denilen bölgeden emilerek kana karışıyor. İç dokuların beslenmesi, artıkların toplanması ve gözün patlamış bir top gibi olmaması için ihtiyacı olan basıncı sağlamak için 24 saat boyunca üretim ve emilim devirdaim oluyor. Bu devirdaimde emilim ile üretim arasındaki fark da bize gözün tansiyonunu veriyor. Normal popülasyonun yüzde 95’inde göz basıncı 12-18 mmHg arasında seyrediyor. Bu değer, tonometre adı verilen göz tansiyonu ölçen aletlerle belirleniyor. Hava yolu ve dokunmayla çalışan türleri olduğu gibi, günümüzde 24 saat göz içi basıncını monitörize eden kontak lensler de bulunuyor.
Gözün basıncı neden önemli?
Gözün tüm anatomik yapılarının sağlam olması ve dokularının yaşayabilmesi için ne çok düşük basınçlı olması isteniyor, ne de çok yüksek olması... Eğer herhangi bir nedenle gözün içindeki aköz hümörün üretimi düzgün giderken emilim azalır ve üretimle emilim arasındaki fark açılırsa gözün basıncı da artıyor. Bu basınç artışı gözün iç tabakalarına da yansıyor. En arka kısımda görme fonksiyonuna sahip, görme hücreleri bulunuyor. Retina tabakası olarak adlandırılan görme hücrelerinin bulunduğu bölgede yaklaşık 1 milyon görme hücresi, göz siniri vasıtasıyla beyne ve görme merkezine göz siniriyle ulaşıyor, görsel uyarıları aktarıyor. Göz içi basıncı arttığı zaman, retina sinir lifi hücrelerini bu basınçla gözün arka beyaz duvarındaki sklerada sıkıştırıp, eziyor. Özellikle bu çanağın dönme noktalarında harap olan göz sinir lifi hücreleri uzun soluklu yüksek tansiyon seyrederse hastada glokom adı verilen bir hastalığa neden oluyor.
Glokom hastalığından söz edebilir misiniz?
Bu, genellikle göz sinirinin yüksek göz içi basıncından kaynaklanıyor. Glokomda kişinin baktığı yeri görmekle ilgili bir sıkıntısı olmuyor, merkezi görme hastalığın son evrelerine kadar etkilenmiyor. Ama kenardan ezilen retina sinir lifleri nedeniyle görme alanı kayıpları ortaya çıkıyor. Glokom hastalığını ve düzenli göz muayenelerini önemli kılan da bu.
Hastalık belirti veriyor mu?
Hastalık, kişinin göz tansiyonu 30-35’in üstüne çıkmadığı sürece genellikle belirti vermiyor. Kabaca her baş ya da göz ağrısını göz tansiyonu olarak nitelendirmemek gerekiyor. Göz tansiyonu 35-40 üstüne çıktığında göz ağrıyor; bu da genellikle akut açı kapanması denilen özel bir glokom türünde görülüyor.
Sıklıkla görülen ve ileri yaşta rastlanan, beraberinde aile öyküsü, halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokom türünde genelde hiçbir belirti olmuyor. Rutin muayene sırasında göz tansiyonunun yüksek olması ve beraberinde göz sinirinde hasar tespit edilmesi, ayrıca bu hasarın da görme alanı testlerindeki kayıplar ve göz sinir lifi analizlerindeki hasarlarla dokümante edilmesiyle glokom hastalığı tanısı konuluyor. Primer açık açılı glokom eğer tansiyon çok yüksek değilse belirti vermiyor. Kişi bunu anlayamıyor, ancak rutin muayeneler sonucu ortaya çıkıyor. Genellikle 40-45 yaştan sonra yavaşça yükseliyor ama 16 iken bir anda 35’e çıkmıyor.
Her yüksek göz tansiyonu glokoma işaret eder mi?
Her göz tansiyonu yüksekliği, glokom hastalığı anlamına gelmediği gibi bazı glokom tiplerinde de göz tansiyonu seviyeleri düşük seyrediyor. Bunlar normal veya düşük basınçlı glokom olarak adlandırılıyor. Çin, Japonya, Kore gibi Asya kökenli ırklar ile normal kol tansiyonu düşük olan, sıkça migren atağı geçiren kişilerde göz tansiyonu normal seviyede olsa dahi göz sinirinde glokom harabiyeti olabiliyor. Bazı kişilerde ise göz tansiyonu yüksek olmasına rağmen, göz tansiyonu çıkmayabiliyor. Bu grup oküler hipertansif olarak adlandırılıyor. Bunun birkaç nedeni oluyor. Örneğin; kişinin göz tansiyonu yüksek oluyor ama takiplerde göz sinir lifi kaybına rastlanmıyor. Bazen de göz tansiyonu yanlış ölçülebiliyor. Çünkü göz tansiyonunu ölçen tonometre isimli cihazlar, insanlarda normal kornea kalınlığının yaklaşık 520-550 mikron olduğu düşüncesinden hareketle göz tansiyonunu hesaplıyor. Dolayısıyla korneası doğuştan normalden kalın olanlarda göz tansiyonu yüksek seviyelerde ölçülebiliyor. Yani kornea kalınlığınız 600 mikron, göz tansiyonunuz da 22-23 mmHg ve herhangi bir göz siniri harabiyeti yoksa glokom tedavisi olmaya ihtiyaç duyulmayabiliyor.
Kimler glokom açısından riskli grupta yer alıyor?
Primer açık açılı glokom, multifaktöriyel yani çok faktörlü genetik bir hastalık.Tüm glokom hastalarının yaklaşık yüzde 40-50’sinde hiçbir neden bulunamamış primer açık açılı glokom olarak adlandırılan türü görülüyor. Göze bakıldığında glokoma dair hiçbir neden bulunamıyor, sadece göz tansiyonu yüksekliği oluyor. Bu da genellikle ailevi seyrediyor. Bu ailevi seyrin mutlaka anne-babadan çocuğa geçmesi gerekmiyor ama aile içinde mutlaka bir veya birden fazla göz tansiyonu yüksek olan ve glokom tedavisi gören kişi bulunuyor. Tedavisinin ihmal edilmesi halinde kalıcı görme alanı kayıpları ve körlük oluşuyor. Yapılan tedavilerden, yeni görme alanı kayıpları ve körlük oluşmasını önlemek amaçlanıyor. Ancak genellikle eskiden olan hasarlar geri döndürülemiyor.
Tedavi yöntemleri neler?
Sık görülen glokomların tedavisi genellikle düzenli damla kullanımı ve görme alanı sinir lifi analizlerinin takibiyle yapılıyor. Glokom hastalarının ortalama yüzde 90’ı düzenli kullanmaları kaydıyla ilaç tedavisiyle kalıcı bir körlükten kurtulabiliyor. Düzenli ilaç tedavisi önemli ama herkes buna uyum sağlayamayabiliyor veya buna rağmen göz tansiyonu istenilen hedef basınç seviyesine getirilemeyebiliyor. Hedef göz içi basıncı bizim için yeni görme alanı kaybının olmadığı, her hastaya özel bir değer. Göz tansiyonu istenilen seviyeye düşürülemediğinde, hasta düzenli ilaç kullanamadığında ya da ilaçların yan etkisi olduğunda cerrahi gündeme geliyor. Bunlar da lazerden ameliyata kadar çok farklı türlerde oluyor. Ancak cerrahi yalnızca ilaçla kontrol edilemeyen vakalarda tercih ediliyor. Ameliyatlar genellikle göz tansiyonunu düşürmede uzun soluklu sonuç almak için kullanılıyor. Bazı hastalarda ise ameliyatla açılan yeni kanallar tıkanabiliyor. Böylece ikinci kez ameliyat olmak ya da yeniden ilaç kullanmak gerekebiliyor. Öte yandan glokomun tipine bağlı olarak ameliyat olan hastanın ilaca bağımlılığının biteceğine dair bir garanti de bulunmuyor. Bazen göz içi iltihap, cerrahi ve travmalar sonrasında da göz tansiyonu yükselip, glokom gelişebiliyor. Bu tür iltihaplı ve travmatik durumlardan sonra yapılan glokom ameliyatları her zaman başarılı olmayabiliyor. Bu nedenle ikinci, üçüncü cerrahiler ya da yeniden ilaç kullanmak gerekebiliyor.
SPOT
“Göz tansiyonu herkeste var ama bazı kişilerde yüksek seyrediyor. Bunların da bir kısmı glokom hastası olabiliyor.”
SPOT
Doç. Dr. Barış Sönmez, ailesinde glokom öyküsü olan kişilerin takiplerini aksatmaması gerektiğini, bu grubun dışında kalan kişilerin ise bu hastalığın farkındalığı için 40 yaşından sonra yıllık rutin göz muayenesinden geçmesi gerektiğini belirtiyor.
KUTU
Türlerine göre glokom
Glokom anatomik olarak ikiye ayrılıyor. İlki; çok az görülen açı kapanması glokomu olarak adlandırılıyor. Kornea ile iris arasındaki göz içi sıvının emildiği bölgenin açısı bazı kişilerde anatomik olarak dar oluyor. Bu darlığın kullanılan ilaçlar, loş ışıkta okumak, anatomik darlığın son noktaya gelmesi, göz merceğinin şişmesi gibi birtakım başka etkiler nedeniyle aniden kapanabildiğini belirten Doç. Dr. Barış Sönmez, “Açı kapandığı zaman gider tamamen tıkanıyor ama içeriye sürekli yeni sıvı üretimi olduğundan tansiyon 35-40’ın üzerine çıkabiliyor. Bu çok ağrılı bir duruma yol açıyor. Hastalığın acil olarak tedavisi gerekiyor” diyor.
Diğeri ise daha sık görülüyor. Açının açık olduğu bu glokom türünde genellikle acil bir tedaviye gerek olmuyor. Tedavi uzun soluklu yapılıyor. Glokom tanısı koymak önem taşıyor. Her oküler hipertansif ya da göz tansiyonu yüksek kişi, glokom hastası sayılmıyor. Doğru tanıyı koymanın önemi ise lüzumsuz yere ilaç kullanımını engellemek. Çünkü bir insan glokom tanısı aldıktan sonra uzun süre ilaçk kullanmak durumunda kalıyor. Glokomu bu özelliğiyle diyabete benzeten Doç. Dr. Sönmez şunları söylüyor: “Hayat boyu glokom tedavisi görmek, hastalığı kontrol altında tutmak gerekiyor. Neyse ki erken evrede tanı konulan, kontrol altına alınan glokom hastalarında görme alanı kaybı ve körlükten korunmak mümkün oluyor. Basit bir damla tedavisini ömür boyu sürdürerek göz tansiyonunu azaltmak, kontrol altında tutmak, glokoma bağlı göz siniri harabiyeti ve görme alanı kayıplarından kurtulmak mümkün olabiliyor.”